Bebekler anne karnından itibaren gerçekten her şeyi hissediyorlar mı? Belki bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz, ancak bazı psikologlar bu konuda oldukça iddialı tezler üretiyor. Psikiyatrist Serge Teisson’un da belirttiği üzere küçük çocuklara can sıkıcı gerçeklerden bahsedilmek isteniyorsa, bu genelde onların anılarını canlı tutmak ve zamanla hatırlamalarını sağlamak için yapılıyor. Tüm bunlar akla şu soruları getiriyor: Aile soyuna dayalı her bilgiyi çocuğa vermek gerekir mi? Örneğin; anne ve babanın öz çocuğu mudur, yoksa evlat mı edinilmiştir? Tüp bebek yöntemi ile mi dünyaya gelmiştir? Kız veya erkek kardeşleri anne veya babasının daha önceden yaptıkları bir evlilikten midir? Ayrıca aileden çok yakın birinin hastalığı, taşınma durumu, boşanması gibi çocuğun varoluşunu etkileyecek diğer konular da önemlidir. Tüm bunlar çocuğun kendi kimliğini inşa etmesi için gerekli bilgilerdir.Yine burada açıklanacak sırrın faydalı veya zararlı oluşuna göre hareket planı çizebiliriz; neyi çocuğun bilmeye hakkı olduğunu, neyin onu ilgilendirmediğini saptayabiliriz.
Psikiyatristlere göre herkesin zayıf noktaları olabilir, büyük hatalar yapabilir ve çocuklar bu durumları anlayabilir. Şöyle düşünün, aslında çocuğunuza gerçeği söyleyerek, nerede yanıldığınızı açıklayarak onun da ileride aynı hataları yapmasını engellemiş oluyorsunuz. Ebeveynlerin sıklıkla düştükleri hata, çocukların etkilenmemesi için bazı gerçekleri onlardan saklamak yönünde oluyor.
“Mehmet’in lösemi hastası olduğunu öğrendiğimizde bunu 4 yaşındaki oğlumuz Kaan’dan saklamayı uygun gördük” diye açıklıyor Meral. “Ona babasının grip olduğunu, endişelenecek bir şey olmadığını söyledik. Bir müddet sonra şiddetli karın ağrısıyla Kaan’ı hastaneye götürmek zorunda kaldık. Doktor tüm tetkikleri yaptıktan sonra bir bulguya rastlayamadı. Ancak babasının kan kanseri olduğunu ona söylemediğimiz halde Kaan’ın endişemizi hissettiğini ve bu bilinmezliğin fiziksel belirtiyle ortaya çıkmış Olabileceğini söyledi. Gerçekte bizim çok daha büyük bir sorunumuz olduğunu hissediyor ve babasının basit bir grip geçirmediğini anlıyordu. Bu gizlilik onda daha büyük bir sıkıntıya yol açmıştı.” Çoğumuz çocukların söylediğimiz her şeye inandığı ve söylemediklerimizi de hiçbir zaman kafalarına takmayacakları yanılgısına düşüyoruz. Ancak onlar boşlukları daha kötü düşüncelerle dolduruyor, bazen de kendilerini suçluyorlar.
Çocukları ilgilendirenler ve ilgilendirmeyenler
Çocuğun gündelik yaşamında alıştığı düzende gözle görülür bir değişiklik olması durumunda ona bu değişikliklerle ilgili birtakım açıklamalar yapmamız gerekiyor. Örneğin; anne ve babasının boşanması çocuğun düzenini, günlük rutinini değiştirir, bu değişikliğin neden olduğu ve bundan sonra ne olacağı çocuğa izah edilmeli. Aksi halde çocukta belirsizlik hali oluşacak, bu da onda kaygı ve korkuya yol açacaktır. Çocuğa yapılan açıklama, yaşına uygun bir dilde ve sadelikte olmalı. Belirsizliğin giderilmesine yönelik verilen bilgiler çocuğu yatıştırır, denge ve düzenini yeniden kurmasına yardımcı olur.
Boşanma, ailedeki ölümler, soy ağacı, önceki evlilikten olan kardeşler, taşınma kararları, kendi ya da ebeveynlerinin hastalıkları… Kısaca onların köklerine değen tüm konular çocukları ilgilendirir ve saklanmaması gereken sırlardan sayılır. Ayrıca unutmayalım ki ne kadar süredir saklanmış olursa olsun bu tip sırları açıklamak için hiçbir zaman geç değildir.
Tabi ki çocukların her şeyi bilmesi şart değil. Yetişkinlerin özel hayatına çocukları dahil etmeye gerek yok. Psikanalistler, anne-babaların cinsel hayatlarını, aralarındaki bağları, ruhsal durumlarını veya ailevi durumlarını en ince detaylarına kadar diğer aile üyelerine anlatmamaları gerektiğini söylüyor. Tam tersine ağır ve acımasız gerçeklerin yetişkin ağzından anlatılmasının çocuklar için çok tehlikeli sonuçlar doğurabileceğinden, hatta bunun bir şiddet çeşidi sayılabileceğinden bahsediyor. Bize güçlü bir ilişkinin hiçbir şey saklamamaktan geçtiğine inandırılan bu dünyada, özel hayat kavramının kurulması gerektiğine dikkat çekiyor. Herkesin ailedeki yerini bilmesi gerektiğini söylüyor: “Anne ve babanın çocuğuna akşam kiminle dışarı çıktığını sorması normaldir, çünkü çocuktan onlar sorumludur. Ancak bunun tersi düşünülemez, yani çocuk, annesinin veya babasının kiminle dışarıda olduğunu bilmek zorunda değildir.
Yaşa göre konuşmanın dozunu ayarlamak
Çocuğa bir sır açıklanacaksa, yaşı göz önüne alınmalı ve anlayacağı dilde açıklama yapılmalı. Ebeveynlerden biri başka bir ilişkisi olduğu için ayrılıyorsa, bu durum tüm çıplaklığıyla çocuğa anlatılamaz. “Evet, bir problemimiz var, ancak bunun seninle hiçbir ilgisi yok, biz bu meseleyle ilgileniyoruz” denebilir.
Çocuğun dikkatinin dağılmayacağı sakin bir ortamda yüz yüze konuşmak en doğrusu. “Eşini aldattı, ihanet etti, başkasıyla ilişkisi varmış” gibi yetişkin dünyasına ait konuşmalar çocuğa aktarılmamalı. Bunun yerine “Anlaşamadılar, birbirlerini üzmemek için ayrıldılar” gibi genel, suçlayıcı olmayan bir açıklama çocuk için daha uygun.
Aslında bu ifadeler biz yetişkinler için de en uygun olanı ama ne yazık ki çoğu zaman saygı ve mahremiyet çizgisini aşan konuşmalara ve yorumlamalara gerek duyuluyor. Çocuklar aile içindeki bu değişiklik sonrası ne olacağını merak ederler. Bu noktada da yine somut örneklerle ne olacağı hakkında bilgi vererek belirsizliği giderebilir, çocuğun endişe, kaygı ve korkusunu yatıştırabiliriz. Örneğin; ‘Ayrıldılar, bundan sonra teyzen yanımızdaki apartmanda oturacak, biz de teyzeni görmeye oraya gideceğiz’ gibi bir açıklama çocuk için oluşan belirsizliği giderecek ve yeterli olacaktır” diyor.
Kısaca özetlemek gerekirse, tüm psikiyatristlerin buluştuğu ortak bir nokta var; kendimizi bir sırrın bekçisi değil de tutsağı hissettiğimizde, onu doğru kelimeler ve doğru ses tonuyla söylemenin bir yolunu bulmalıyız. Çünkü bu sır, ne olursa olsun, kendimize saklayamayacağımız bir sırdır ve her sır eninde sonunda ortaya çıkar.
Yorumlar kapalı.